Yaz başında çatının aktarılması haricinde evin civarındaki yaşam alanına odaklanmıştık. Sonrasında da evin içine girebildik nihayet. Bu süreç uzadı da uzadı. Nedeni de biraz inat. Yapabileceğim ve yapabileceğimiz her şeyi yapmak istedim. Artık usta girmesin dedim bu eve, bu evin ustası biz olalım dedim. Oturma odası ve yatak odasındaki dolapların marangozluğu ve mutfakta tezgahla dolapların arasındaki seramik döşeme dışında da usta girmedi. Kaba işler bana, ince işler de eşime kaldı. Boya badana işleri, pek çok aralık yerin dolgusu, basit marangozluk işleri, harç ve sıva işleri, musluk, sifon, lavabo vb tesisat işleri ve ıvır zıvır daha bir sürü işi hallettik. Elimiz bu işlere yabancı olduğu için de zaman aldı ama iyi oldu. Şu an biliyoruz ki evin zaman içinde çıkacak olası tamir işleri için ustalarımız bu evde oturuyor artık. O halde evi bir turlayalım.
Öncesinde depo olarak kullandığımız oturma odasının hali böyleydi:
Malzemeler gidince üç kat daha kireç badana, tavandaki ve tabandaki ahşaplara koruyucu sürülmesi, taşlara yapışmış harçların tel fırçayla temizlenmesi gibi işlerden sonra nihayet oturma odamız kendine geldi:
Aynı odanın diğer taraftan görünüşü de böyle. Buraya kitaplarımızın bir kısmı için bir kitaplık ve diğer pek çok şey için de alt tarafa çekmeceli dolaplar yaptırdık; odayı daralttı biraz ama gerekliydi; kitaplarımız ve ıvırzıvırlarımızın bir kısmını dağıttıysak ve elden çıkarttıysak da halen çoklar, bir yer lazımdı onlara:
Oturma odasının üzerindeki yatak odasına da bir dolap yaptırdık (solda), fotoğrafta pek görülmüyor ama bir hayli eşyayı toparlar. Sağ yandaki niş dolabı ise eski bir parça; burada iki nişimiz vardı, fotoğrafta görünmeyenine de bir dolap daha yerleştirdim. Ahşabın rengini ise tavanda bilerek koyu yaptık ki biraz alçalsın ve daha bir sıcak, daha bir “yuva” olsun:
Burası da mutfağın üzerindeki oda. Genellikle kızımızın, ara sıra da misafirlerimizin odası. Diğer odadaki gibi burada da iki niş vardı. Birine yine eskiciden bulduğumuz bir dolabı yerleştirirken diğerine yalnızca iki raf taktım. Pencerelerin üzerine de diğer pencerelerde de yaptığım gibi bir ahşap parça çaktım, hem temiz görünsün, hem de ileride perde taktığımızda monte edilecek zemin olsun diye. Zaten sıvanın altında, aynı yerde bir çıra var ama üzeri kapandı, kapanmasaydı görüntü yine böyle olacaktı:
Bahsettiğim niş dolaplarını aldığımızda halleri kötüydü. Alırken pek fark etmemiştim ancak eve getirdiğimizde kurt yeniği, delik deşik tahtalar, yap boz oyununa dönmüş motifler, çarpılmış kasalar, eksik parçalar gibi sorunlarla yüzleşiverdim.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bu dolapları sıfırdan yapmış olsaydım daha kolay ve hızlı olurdu ancak bizde eski şeylere olan merak, onları canlandırmaya olan istek, heyecan varken böylesi daha iyi oluyor. Üç dolaptan ikisini neredeyse elli parçaya ayırdım, sorunlu kısımları yeni parçalarla değiştirmek, sıfırdan bir çekmece yapmak, çarpıklıkları işkenceye almak, yerlerine yerleştiklerinde temiz görünsünler diye çerçeve yapmak, yağlamak, koruyucu sürmek… Aşağıda tamir aşamalarının sonlarından bir görüntü:
Biraz da yerlerine yerleştirdikten sonra yakından bakalım. Bu arada tabii ki bizim nişlere tam olarak uyan dolaplar bulamadık. Aldığımız dolaplara göre nişleri tuğla örgüyle biraz daralttım, sıvadım, badana yapıldı ve nihayetinde “cuk” diye oturdu. Aşağıdaki de benim dolabım oldu:
Bu ise eşimin oldu. Üzerindeki selvi motiflerinden dolayı ilk başta kızımız Selvi’nin odası için düşündüysek de ölçüler tutmadı. İnat etmiş olsaydık biraz taş kırmak gerekirdi ki olacak iş değil. Bu arada Afrika maskelerine benzer bir yüzü de var dolabın. Ağız kısmındaki çekmeceyi yaparken çerçevesini abartılı yapmam da güçlendirdi bu etkiyi. Neyse ki eşim dert etmedi, çok sevdi. Ama ben her bakışta bu etkiyi nasıl kırarım diye düşündüm uzun süre. Artık vazgeçtim. Ayrı bir karakteri var bu dolabın, kabul edince rahatladım.
Ve kızımızın dolabı. Beni en çok uğraştıran dolap bu oldu. Güzel motifleri darmadağın haldeydi. Yapboza dönmüştü. Neyse ki eskici hiçbir parçasını atmamış, hepsini dolabın çekmecesinde saklamış. Menteşeler değişti, yıkıntı bir evin önünde bulduğum bir dolap kulbu eklendi, yine eski ahşaplardan eklemelerle birlikte biraz süslendi ve toparlandı. Yerine soktuğumuzda ise çarpıklığı yeterince geçmediği için tam oturmadı. Bu nedenle eşimin dolabındaki gibi ona da bir çerçeve yapıp duvara vidaladım; vidalanırken de yavaş yavaş düzeldi, iyice yapıştı, boşluk, aralık filan kalmadı:
Hazır üst kattayken iki odanın arasına gelelim ve merdivenlerden aşağıya bakalım. Bu fotoğrafı geçen yıl eylül ayında çekmiştim:
Son hali de böyle. Korkulukları bu bölgede hemen her eski evde görünen turkuaz yeşiliyle boyadık.
Alt kattaki holün ise geçen seneki hali böyle iken:
Şimdi böyle oldu. Turkuaz yeşili korkuluklar çok hoşumuza gidince merdiven altındaki dolabın kapısını da bu renkle boyamaya karar verdik:
Oradaki hali de çok hoşumuza gidince merdivenin diğer yanıyla ve banyo kapısının da bazı kısımlarıyla devam ettik. Bu arada merdivenin büyük bir sorunu vardı. Basamaklar üzerine basıldıkça basamağına göre bir ila iki santim arasında esniyor, esnedikçe de duvara birleştikleri yerlerden sıva parçaları, kum, toz filan düşüp duruyordu. Her basamağın altından duvara monte ettiğim dikmelerle çözüldü bu iş.
Mutfağın ise bir yıl önce çekmiş olduğum fotoğrafı aşağıda. Burası, geçtiğimiz yıldan bu yana ev içindeki yaşam alanımız olmuştu. Diğer odalardan önce toparlamıştık burayı:
Bu yaz musluk takıldı, soba değişti ama bu soba oturma odasına gidecek ve buraya bir kuzine gelecek. Bir de ocak aldık. Birkaç kat daha badana, tavandaki ahşaplara koruyucu sürülmesi ve hem dolaplarla tezgahın arasına, hem de sobanın arkasına seramikler döşendi. İznik çinilerinin kopyalarını karışık bir biçimde paketlemiş Yurtbay. Fiyatları da uygun. Hoşumuza gitti.
Ve böylece evin elektriği hariç neredeyse tüm işleri bitti. Taşınmaya hazırız artık. Aralık başında da taşınmış olacağız bir aksilik çıkmaz ise. Gerçi eşyaları hemen yerleştiremeyeceğiz. Eşim, babasının ameliyatından dolayı bir ay kadar burada olamayacak. Bana da kutuları açıp yerleştirme izni çıkmadı. Yanlış yerleştirirmişim. Bu durumda kayınpedere şifalar diliyor ve bahçe işlerine kendimi vermek için hazırım diyorum.
iyi günlerde oturmanız dileğiyle, herşey çok güzel olmuş.
Çok teşekkürler 🙂
çok isteyerek çıktığın yolda harika işler başardın.. biz şehirlilerin azımsanmayacak çoğunluğunun hayalini gerçeğe dönüştürdün.. bence senin -sizin- yaşamınızın destansı dönüşümü bu.. yolunuzda, işlerinizde, yaşamınızda kolaylıklar dilerim hocam..
sevgiler..
Sevgiler, saygılar…
Çeker çeker de insan en son hürleşir;
İnci dediğin sedef hapislerde güzelleşir
Bugün yoksa paran, pulun, canın sağolsun
Yarın doludur, bugün boş dediğin kadeh.
ve
Mecnun olmalı Leyla’yı isteyen
Geçmeli dünyasından da kendinden de
Çağrılınca sevenlerin sofrasına
Körüm ben, dilsizim demeli.
ve bir de
Gül, yeşiller, sevinç içinde bak;
Gelen perşembe arar da bulamazsın;
Şarabını iç, gülü kokla, yeşili topla,
Topraklaşmadan gül de yeşil de.
Ö.Hayyam
Çok güzel olmuş eviniz de. Gerçekten antik bir hava oluşturmuşsunuz. Mutfak ve çini görünümlü seramikler süper uyumlu, ahşabın en güzel havasını yakalamışsınız. Merdiven korkuluklarındaki turkuazı kapılarda da kullandığınız daha iyi olmuş bütünlük sağlamış. Hatta bazı duvarlarda bile pastel turkuaz(su yeşili) kullanabilirdiniz. Niş dolaplarınız çok güzel. vuruldum. hele de son dolap.
Ellerinize sağlık, güle güle kullanınız
9
Sağolun; nihayet istediğimiz kıvama geldi. Mutfak aslında geleneksel köy veya kasaba mimarisnden uzaklaştı ama burada kullanım ve ihtiyaçlar öncelikliydi. Seramikler de renk kattı… Niş dolapları ve turkuaz yeşili bizim de en sevdiğimiz işler oldu…
hayırlı sabahlar; merakımı bağışlayın niş dolaplarının ahşabı mı özellikli yoksa boyası ve vernik mi?
el maarifetinizi yabana atmıyorum tabii ki ama çok antik olabilmiş.
Ağaçlar kızılçam, işlemeye pek uygun olmadığı için bu türden işçilikler genelde geçmişte kalmış; dokusu ve rengi harika. Üzerine ısıtılarak yedirilen bezir yağı bu renk ve dokuyu ortaya çıkardı. İkisinde beziryağı, birinde de renksiz ahşap koruyucu var. Görsel etkide pek fark yok. Aynı etki geçici olarak ıslak bezle de sağlanıyordu. El marifetime gelince; yalnızca orijinalliğini bozmamaya özen gösterdiğimi söyleyebilirim. Bir takım değişiklikler olduysa da gerektiği için oldu. Hayırlı akşamlar…
Taşlıbahçe’nin sevgili ustaları, (ne güzel) elinizden her iş geliyor. Tıpkı Köy Enstitüsü mezunları gibi. Eviniz çok güzel olmuş. Sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler diliyorum bu yaşanılası evde. Sevgilerimle.
Sağolun Emel hanım; yolunuz düşer de gelirseniz bekleriz bir gün.
Köy Enstütüleri. Sanırım her zaman bir iç çekişle anılacaklar; gönül ister ki açılsınlar yeniden, çoğalsınlar; Türkiye’nin kaçan, daha doğrusu kaçırılan treni oldu maalesef.
Sevgiler, saygılar…
Güzel iş çıkarttın hocam. Eline sağlık yaza yanındayız kısmetse
Beklerim; sizin bahçeye de birşeyler dikmek lazım; etrafını bir çevirin de fidanlar benden 🙂
Yine bizleri alıp oksijen dolu mis gibi dağ havasının içinde güneşle sırtımızı ısıtırken bulduk kendimizi, büyülü bir yaz ve sonbahar geçirmişsiniz, darısı bizlerin başına.
Evinizde harika olmuş zevkinize göre el emeği ile döşemişsiniz güle güle oturun. Herşey gönlünüzce olsun.
Teşekkürler; darısı sizin de başınıza; böyle bir hayatı isteyen herkesin başına… Sevgiler…
Merhaba Volkan,
Maillerimi temizlerken birden senden gelen maili gördüm ve taşlıbahçe’ye bir göz atayım dedim. Meğer neler neler yapmışsın, ne marifetler varmış sende ve imrenerek, mutlulukla okudum yaptıklarınızı ve evinizin güzelliği, sıcaklığı karşısında keyiflendim, seni tanımış olmaktan çok mutlu oldum. Gerçektende çok istediğin yolda dev adımlar atıp hayallerini yaşama geçirdiğini görmek güzel. Çok mutlu olun 🙂 Arada İstanbul’a gelince yeşil çay için bekleniyorsun.
”Yine bulduk bir meşkale
Tohumlar düşecek tane tane
Bir mısra daha iyi olur
Düşündüm en iyisi çay ile nane” demiştin, kal keyifle, sevgiyle. Ve elbette kayınpederine acil şifalar. Şimdiden musmutlu bir yeni sene dileğiyle.
Merhaba Neslihan;
İstanbul’a geldiğimde turistik 🙂 bir gezi planım var, Ayasofya’ya uğradığımda sizi de görürüm:)
Siz bu taraflara geliyordunuz önceleri, gelir misiniz yine? Görüşelim, selamlar, sevgiler, hoşçakalın…
Okurken çok keyif aldım, benimmiş gibi sevindim. Yeni yuvanız hayırlı uğurlu olsun, güzel günlerde oturun sevdiklerinizle..
Çok teşekkürler iyi dilekleriniz için 🙂
Sevgili Dostum, Evinize taşınmanıza çok sevindim. Gönlünüzce uzun sağlıklı,huzurlu ve mutlu yaşamanız dileğiyle.Sevgiler saygılar
Çok sağolun, nihayetinde taşındık. Gönlümüzce, uzun, sağlıklı, huzurlu, mutlu ve sizin gibi dostların muhabbetiyle yaşamayı diliyoruz…
Çok kıskandım çokkk….Eşime fotoğraflarınızı gösterip sitem ettim;ben de böyle yaşanmışlık kokan bir ev istiyordum diye.O da olacak tabi yavaş yavaş diye beni avuttu..Gerçekten tam benim tarzım olmuş eviniz..emeğinize sağlık..keyif dolu anlar yaşamanız dileğiyle…
Geçen gün birkaç ziyaretçimiz oldu, eski bir evi alıp restore ettiğimizi düşünmüşler; öyle eski, yaşanmış bir havası oldu gerçekten.
Umarım sizin de dilediğiniz gibi olan, dilediğiniz gibi yaşayacağınız bir eviniz olur, hoşçakalın, kolaygelsin 🙂
Yeni fotoğraflar ve yeni yazı bekliyoruz desem…
yakında geliyor 🙂 Elektrik ve internetimiz halen olmadığından şu an olduğu gibi çocukların gürültüsünde bir internet cafede yazmak zor oluyor; haftada bir gelip hızlıca maillerime bakıp çıkıyorum ama hem geçen zamandan dolayı geçmişe dönük, hem de son işlerle ilgili birkaç yazı hazırlamak farz oldu…
Merakla bekliyorum. Hem burdan hem ağaçlardan yeni yazı girmişmisiniz diye bakıp durmaktan helak oldum yahuu 🙂
Merhabalar,
Bir sorumuz olacaktı. Biz Viyana Teknik Üniversitesi öğrencileri ve öğretmenleri olarak Aydın, Karpuzlu’da Orta Mahalle-Alinda yerleşim bölgesinde bazı incelemeler yapıyoruz bir süredir.
Burada toprak damlı/kil damlı evleri araştırırken Tekeler Köyü’nden tanıştığımız bir dam ustası, Hüseyin Çoban, bize “ılcan” isimli bir bitkinin bu çatıların yapımında killi toprağın içine katıştırıldığından bahsetmişti. Bu bitkiyi maalesef ziraat mühendisleri bilmiyor, yöresel bir isim çünkü. İnternette de hakkında bir bilgiye ulaşamadık. Köylüler de ancak ılcan adıyla tanıyorlar bitkiyi. Sizin acaba antik Karya bölgesinde kalan bu köylerdeki kerpiç damların inşaasında geleneksel olarak kullanılan bu bitki hakkında bir malumatınız var mıdır? Eğer botanik adına ulaşabilirsek bizim için oldukça iyi olacak.
Teşekkür ederiz,
Kolay gelsin.
Merhaba, bir fotoğrafı varsa ve tanıdığım bir bitkiyse yardımcı olmak isterim. Yerel isimlerden yola çıkmak yanıltıcı olabilir.
Bir fotoğrafı yok maalesef. Sormuştuk, gösterebilir misiniz demiştik ama hem mevsiminde değildik, sonbahardı, hem de çevremizde bitki yoktu.
ahşap işlerinde şöyle bir vidyo kanalı da var
https://www.youtube.com/channel/UCCOsq5Nz9NMPWTHrLqHe-FQ/videos
içinden vidyo ayıklamadım, bilmiyorum niye
gerçi taşlıbahçe’nin evine elektrik gelse de, interneti çektiniz mi bilmiyorum
şu da istanbul’daki yerleri, bu işi yapanların:
http://www.ponshomedesign.com/hakkimizda/
vaktiniz olursa belki bakarsınız linklerin hepsine