Her Şey Güzel Olacak -Kasım 2012-

1-kasım-12

Gelir gelmez geniş ekranımızda pırıltılı bir denizin seyirlik hali vardı; izlenesi bir film gibi; bir yandan işleri yaparken bir yandan da yan gözle kaçırmamaya çalışarak izliyorduk. Altı aylık kızımız da ilk kez izledi bu filmi. Daha önce geldiğindeyse “Puslu Deniz” adında başka bir yapım vardı; yönetmen aynı, oyuncular aynı ama roller değişiyor; her oyuncu üzerine düşen rolün hakkını veriyor.

Sağ olsun, dostum Hasan evde, ahşapla sıvanın birleşme yerlerindeki boşlukları sıva alçısıyla doldururken ben de getirdiğim fidanları dikmeye başladım.

Tohumdan yetiştirdiğim iki keçiboynuzu ve yine tohumdan Ahmet hocanın yetiştirdiği 1 keçiboynuzu daha diktim ancak bu kez rüzgardan korunaklı yerlere. Umarım donmazlar diğerleri gibi. Bu arada Ahmet hoca emekli bir öğretmen, Küçükkuyu’da küçük bir fidanlığı var, meraktan, severek yapıyor bu işi ve hiç beklemediğim fidanlarla karşılaşabiliyoruz. Fiyatlar da uygun. Kendi yetiştirdiğim veya değişik fidanlıklardan aldığım ve aşağıda sıralayacağım tüm fidanlar –muşmula hariç- tohumdan yetişme. Gelelim taşlı bahçenin diğer yeni sakinlerine:

9 selvi (Cupressus sempervirens) Ezine orman Fidanlığı’ndan; tohumdan yetişme. Kızımız Selvi’nin beraber büyüyeceği adaşları olsun istedik; dokuz selviyi arazinin sınır bölgelerine dağıttık; toplam on iki selvimiz oldu. Ezine Orman Fidanlığından aldık; 40 cm kadar boya sahipler. Onlar ruhumuzun gıdası, şifası…
3 keçiboynuzu(Ceratonia sliqua). İkisini ben yetiştirdim, birini de Ahmet Hoca; üçü de tohumdan. Daha önce diktiğim iki keçiboynuzu soğuktan yanmış, sonra dipten yeniden sürmüştü. Şimdikilerin ikisini daha kuytu olan üst sınıra, birini de yine kuytu olan daha aşağıda bir yere diktim.
1 kermes meşesi (Quercus coccifera) Boyu 65 cm ancak 11 yıldır saksıda yaşıyor. Palamut vermeye çoktan başladı. Normalde çalımsı formlarına rastlanır bu meşenin ancak İstanbul’da Fethi Paşa Korusu’nda gayet boylu olanlardan birinden almıştım palamutları ve şimdi bu palamutlardan çıkan meşelerden biri burada, artık doğa ananın bağrında. Nihayetinde kurtuldu saksıdan.
1 iğde(Eleagnus angustifolia); yine tohumdan yetiştirdiklerimden biri. Kendisi toprakta azot bağlayabilen ağaçlardan. Çiçekleri baharda mis gibi kokar, meyvelerini kimi sever, kimi sevmez, ben bayılırım. Belki de çocukken yiyerek alışılması gereken meyvelerdendir. Çocukken yemeyenler genellikle sevmiyorlar onu.
2 biberiye (Rosmarinus officinalis) Ezine Orman Fidanlığından. Daha önce diktiğim biberiyeye damla su vermediğim halde yazı geçirdi. Seviyorum biberiyeleri.
1 zakkum (Nerium oleander) Ezine Orman Fidanlığından. Azot bağlamaz, meyve vermez, yaprakları ve sürgünleri zehirlidir, yenmez; ama güzeldir zakkum.
1 katırtırnağı (Spartium junceum) İ. Ü. Orman fakültesi fidanlığından. Azot bağlayabilen çalılardandır kendisi ve sapsarı çiçekleri mis kokuludur.
2 baklagil çalı (?) Ahmet Hoca’dan aldım. Yaprakları yarı yarıya dökülmüş fidancıklar. Aslan bıyığı olabilir birisi, diğeri de başka bir şey.
1 mimoza (Acacia dealbata) Ahmet Hoca’dan aldım yine. İstanbul adalarının sembolleri gibi olmuşlardır. Baharın ilk ve güzeller güzeli müjdecileri. Üstelik azot bağlayabilen öncü ağaçlardan. Akasyanın bu türü soğuklara diğer pek çok akasya türüne nispeten dayanıklı. En dayanıklısını ise aradım, bulamadım(Acacia melanoxylon).
1 muşmula (Mespilus germanica) İstanbul Ağaç A.Ş fidanlığından; aşılı bir fidan. Anacı yabani elmaya benziyor.
1 hünnap (Zizyphus jujuba) Eğirdir Orman Fidanlığı’ndan; o da tohumdan. Bir karış boyuyla dikenli, gösterişsiz çelimsiz bir şey. Umarım bağlanır toprağına.
1 sinameki (Cassia sp). Ahmet Hoca’nın tohumdan yetiştirdiklerinden.
1 güz iğdesi (Eleagnus umbellata) Son zamanlarda meraklıları artan bu ağacın fidanını bir fidanlıktan temin ettim. Azot bağlayabilen bir iğde türü. Alışkanlıklarını, direncini ve zayıflıklarını merak ediyorum.

Fark edildiği üzere bu toprağı aldığımızdan bu yana çoğunlukla azot bağlayabilen türlerle tohumdan yetişmiş meyve ağaçlarını dikiyorum. Nedeni basit: Suyun henüz olmayışı; gerçi olsa da benim İstanbul’a dönme durumunda kalışım, dayanıklı türlere yöneltiyor beni. Diğer taraftan burada oluşturmak istediğim şey, kendi kendine bakabilen, dönüşen, birbirleriyle alış verişi olan canlılardan oluşacak bir sistem.
Bu kurguya uygun olarak ilk önce azot bağlayan öncü ağaçlar ve çalılar; toprağı daha iyi hale getirecek olanlar. Kendi azotlarını ilgili bakterilerle kurdukları ilişki neticesinde bağlayabildikleri için diğer bitkilere göre avantajlılar ve en kötü koşullarda dahi yaşayabilme yetisine sahipler.

Tohumdan yetişen meyve ağaçları da azot bağlasın (iğde gibi) veya bağlamasın oldukça dayanıklılar. Tohumdan yetişenler çelikten yetişenlere göre her zaman daha sağlam ve sağlıklı oluyorlar. Sert hava koşullarına, sıcaklara, soğuklara, susuzluğa, hastalıklara ve özellikle de virüslerin neden olduğu hastalıklara dayanıklılar. Ancak tohumdan yetişen meyve ağaçları verime geç yatıyorlar. Vereceği meyve ise çeşidi bol türlerde kestirilemiyor; bu bir sürpriz! İnsanlar gibi büyüyorlar, ergenliğe giriyorlar, önce birkaç çiçek, birkaç meyve, sonra yıldan yıla artan çiçekler ve meyveler. Benim için bu yol daha iyi ancak belki beş on fidanı da motivasyon açısından aşılı alıp dikmek istiyorum. Diğerleri meyveye yatana kadar meyvesiz kalmamak ve mutlu olmak için. Şimdi küçük bir tur:

2-kasım-12

Armutlar bu yıl tam verimdeydiler. Çoğu yerlere dökülmüş ve türlü hayvan tarafından afiyetle yenilmişti.

3a-kasım-12

Sağlam olanlardan üç sepet topladık; ağaç başına bir sepet ama hesabıma göre burada yaşıyor olsaydık, hepsini toplayabilseydik ağaç başına ortalama 2 sepetten biraz daha fazlasını doldurabilirdik. Bu yaşlı ve delik deşik halleriyle yaşama direnen armutlardan daha önce kısaca bahsetmiştim; üç armuttan ikisi bu durumda, biri ise sağlıklı bir gövde ve dallara sahip. Bu armut çeşidine “saman armudu” diyorlar burada. Geç olgunlaşan bir çeşit ve bildiğimiz armutlardan çok yabani türlere yakınlar, hem büyüklük, hem de tat olarak. Kasım ayında olgunlaşsalar dahi dalından koparıp yemek çok zor. Köyde sepetler içinde bir sıra saman, bir sıra armut olarak diziyorlar ve bir süre bekledikten sonra yemeye başlıyorlar. Bir kısmını reçel yaptık, olmadı, yine buruk; bu burukluk beklemeden geçmiyor anlamış olduk ve bekliyoruz şimdi yumuşamalarını, yumuşadıkça tatlanmalarını. Muşmula gibi, üvez gibi bazı meyveler de böyle, durdukça içlerindeki kimya değişiyor, rahatlıkla ve keyifle yenilecek kıvama geliyorlar.

3b-kasım-12

Keyifle yemeden önce keyifle resmedildiklerini de söylemeliyim. Her ne kadar iki arada bir derede çizip boyadıysam da işin samimiyeti doyurmaya yetti beni.

4-kasım-12

Nisan 2011’deki yazımı okuyanlar yukarıdaki fotoğrafı hatırlamıştır. O sırada bu mantar (Gymnosporangium sabinae) ilk evresindeydi ve ardıç ağacının gövdesindeydi…

5-kasım-12

…Şimdiyse armut ağaçlarının yapraklarında ikinci evresine geçmiş. Armutlar boldu, meyveleri de iriydi. Olumsuz bir etkisi olmamış bu yıl. Ancak belki sonraki seneyi etkiliyorlar. Emin değilim; beklemek ve görmek lazım. “Bu mantar, armutlara düşünüldüğü gibi zarar vermiyor” gibi bir şeyi kesinlikle söylemiyorum. Yalnızca bu yıl, bu yarı yabani çeşitte zararını görmediğimi veya fark edemediğimi söylüyorum. Hava şartları, dayanıklı, yerli ve yabani bir çeşit bu zararı azaltmış etmenler olabilir pek ala.

6-kasım-12

Zeytinler ise bu yıl erken karardılar. Geçen sene ve ondan önceki sene bu zamanlarda alacalıydılar. Hepsinde olmasa da üçte birinde zeytin sineği hasarı var bu yıl.

7-kasım-12

Sabreden derviş. Önceki gelişimde dikmiş olduğum sabırlık gayet iyi durumda, Firavun inciri de öyle. Ama soğuklar henüz gelmedi.

8-kasım-12

Yer örtüsü kasımda kısa süreli bir canlanma yaşıyor. Türüne göre çiçek açanlar da oluyor, biraz boylanıp ilkbaharı bekleyenler de. Burada, fotoğrafın sol üst köşesine doğru karşılıklı ince yapraklarıyla uzamış olan sevgili fiğ beni sevindirenlerden biri oldu. O da azot bağlayan bitkilerden biri.

9-kasım-12

Siklamenler ise her kuytu köşede uçuk pembe yüzlerini eğmişler.

10-kasım-12

Niyedir bilmem, karahindibalar beni hep sevindirir. Her gördüğümde durur, bakar ve gülümserim. Yaprakları ve çiçekleri de yenen bu bitki sağlık açısından da oldukça faydalı; bildiğim kadarıyla bilhassa karaciğer için önemliler. Biraz da ot topladık. Kuzukulaklar da boldu ve annem de bizimle geldiğinden birkaç torba toplayıp güzel bir borani yaptı. Çocukluğumun lezzeti geri döndü. Başka bir zaman bu bitkiyi daha yakından tanıtıp borani tarifini de veririm. Ama artık bakışları yerden kaldırıp ötelere bakma zamanı…

11-kasım-12

…çünkü manzara tarif edilemeyecek kadar güzel. Bu manzaraya dalarak günün yorgunluğunu bir çırpıda attığımda arazinin eğimden kaynaklanan zorluklarını unutuveriyorum. Gerçekten de “gülü seven dikenine katlanır”.

12-kasım-12

Ve hurmalar. “Koragaki”. Meyvelitepe’nin paylaşımıyla benim gibi pek çok kişinin gözdesi oldular. Evin henüz üstü kapalı bir açık mekanı olmadığı için arkadaşın çardağına astık. Kendileri balayında, evlerinde biz kalıyoruz, umarım hoş bir sürpriz olacak geldiklerinde. Anlaşıldığı üzere kapılar, pencereler olsa da inşaatta kalamadık. Soba yok, su yok, hava soğuk. Yanımızda bebek de olunca dağ başlarında çadırda kaldığımız günler sanki biraz uzakta kalmış gibi oldu. Biraz büyüsün yine yaparız diyoruz…

Bu yazı Uncategorized içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

4 Responses to Her Şey Güzel Olacak -Kasım 2012-

  1. Geri bildirim: Anonim

  2. Emel Çelik dedi ki:

    Geniş ekranınızdan izleyeceğiniz güzel filmleriniz bol olsun. 🙂
    Ne yapalım, biz küçük ekranlarımızdan, doğa değil, beton manzaraları izlemeye ve sizin yazılarınızı okudukça of çekmeye devam edeceğiz bir süre daha.

  3. günay dedi ki:

    Bu güzellikler, herşey daim olsun. 😉

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s